Artık Otizm ve Parkinson gibi nörolojik hastalıklar ile diyabet, kalp, artirit, kronik yorgunluk sendromu vb kronik hastalıkların artması sebebi ile bu hastalıkların, 50 yıl önce inandığımız kadar kolay “onarılamayacağı” gerçeği ile yüzleşiyoruz….
Oysa bir zamanlar, doğru ilacın hemen hemen bütün hastalıklarla savaşabileceği konusunda emindik..
Otizme yol açan aynı temel etkenlerin; Alzheimer hastalığı, kronik yorgunluk, fibromiyalji, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu ve yanı sıra mitokondriyal hastalıklardaki artıştan da sorumlu olabileceği yönünde bazı kanıtlar mevcuttur. Otizmin altında yatan genetik yatkınlıklar ailenin diğer fertlerinin de ilişkili diğer hastalıklar açısından risk altında olabileceğini göstermektedir. Otizmli olmaz ama ilerleyen yaş dönemlerinde MS,Parkinson, ya da kanser vb hastalıklarla tanışabilir.
Bilim dünyasındaki gelişimin ışığında yapılan araştırmalar,
Otizmli bireylerde bazı metobolik dengesizlikler olduğunu göstermektedir.
Bu dengesizlikler, organ sistemlerinin fonksiyonlarını, nörotransmiterleri (sinir ileticileri) ve vücuttaki birçok etkileşim halindeki biyokimyasal süreci etkilemektedirler.
Mesela, organ sistem dengesizlikleri; alerjilere, yiyeceklere reaktif tepkilere ve sindirim bozukluklarına yol açabilirler. Bunların hepsi, otizmli çocuklarda yaygın olarak görülür. Nörotransmitter dengesizlikleri, davranış,ruh hali, dikkat bozukluğu ve konuşma geriliği gibi etkilere neden olabilmektedirler. Hatta hareket bozukluklarını bile tetikliyebildikleri yönünde pek çok örnek çalışma vardır.
Bütün bu farklı alanlardaki dengesizliklerle boğuşmaya çalışırken aile çoğu zaman bunalır ve gözünün önündeki sorunlar yumağının ana kaynağını göremeyebilir. Aileler genellikle davranış problemleri ve konuşmaya ya da oluşan krizlere çare bulmaya çalışmaktan gerçek yangını göremez. Şayet yardım aldığı profesyonel de otizmli çocuğun sadece otizm semptomları üzerine yoğunlaşır ve altında yatan pek çok sorunu görmezse bu kısır döngü sürer gider.
Otizmli bir çocuğa bakıldığında, birçok bedensel sistemin fonksiyonlarını zorlayan sistemik ve metabolik düzensizlik yaşayan birini görebilirsiniz. Bu durum özellikle çocukluk döneminden sonra ortaya çıkmaktadır. Sadece davranışlarından değil vücut duruşundan bile ters giden birşeyler olduğu gözlenebilir. Küçüklüğünde parlak gözlerle bakan çocuk ergenlik ve sonrası süreçte donuk bakışlı, kas zayıflıkları olan, vücut postürü bozulmuş bir birey haline gelebilir.
Bu kişiyi desteklemek; fonksiyonlarının daha düzgün işlemesi için neye ihtiyacı olduğunu saptamak bu nedenle önemlidir.
Bazen, bir yapbozun parçalarını ayırıp sonrada çocuk için daha sağlıklı bir düzenlemeyle yeniden bir araya getiriyor gibi olmalıyız.
Tek bir parçayı tanımlamak ve hareket ettirmek, bu karmaşık yapbozu çözmek için her zaman yeterli olmaz. Bütün parçalara yönelmeli ve birbirleriyle ilişkilerine göre yeniden organize etmeliyiz.
Genelde Otizme ve diğer kompleks hastalıkların tedavisinde tek tip yaklaşımın herkeste işe yarayacağını varsayma eğilimi gösterilir.
En iyi niyetli doktorlar bile, genetik bireysellik gerçekliğini dikkate almamaya eğilimlidir ve bir sağlık problemini yaşayan herkese aynı programı reçete edebilirler.
Bu görüş, bir maddeye bazı insanların iyi tepki verirken diğerlerinin vermemesi noktasında başarısızlığa uğrar. Bir yiyecek, bir ilaç hatta bir vitamine bile insanlar farklı reaksiyonlar gösterebilirler .
Eskiden bir tedavi, belli bir yüzdedeki insanda işe yarıyorsa yeterince iyi olarak değerlendirilirdi. Oysa bunun doğru olmadığını artık biliyoruz…
Ancak bireysel farklılıkları hesaba katarsak ,etkilenen herkese yardım edebiliriz.
Günümüzde sağlık hizmetlerinin kişiye özel olacağına inanan bilim adamlarının sayısı giderek artmakla birlikte ülkemizde henüz istenen seviyede değildir.
Otizm ve ilişkili hastalıklarda ise bu düzeyde bireyselleştirmenin mümkün olabilmesi gereken yeni araçlara kısmen de olsa sahibiz diyebiliriz.
Yeni Nutrigenomik bilgiler sayesinde otizm gibi hastalıklar için risk faktörü olan genetik yatkınlığı hesaba katmaya başlayabiliyoruz. Fakat ülkemizden kaynak alan bir teşhis ve tedavi süreci olmaması sebebi ile henüz her isteyenin yararlanabileeği kadar kolay ve ucuz bir yöntem değildir.
Otizmli bir çocuğun vücudunu biyokimyasal, genetik ve fizyolojik faktörlerin çarpışmasından oluşan karışmış bir yapboz gibi düşünürsek eğer; negatif etkenlerin “kaza”sında meydana gelen hasarla ilgili doğru kararlar verebilmek için yapbozun her bir parçasını dikkatle incelemeli, fonksiyonunu anlamalı ve dengeyi yeniden kurmaya çalışılmalıyız.
Yeni nutrigenomik bilimi sayesinde, genetik bireysellik prensibine uygun olarak yaklaşabilir. Devam etmekte olan insan genomunu karakterize etme çalışmaları ile tamamen kişiselleşmiş tıbba doğru yeni bir koridor açılımaya başlanmıştır.
Gelişen Nutrigenomik ya da besinsel genomik bilimini kullanarak metilasyon yolundaki genetik sorunları pas geçmek ya da atlamak için Dr Amy Yasko bütünsel bir yaklaşım geliştirmiştir. (Genom: hücre içindeki genlerin toplamı)
Bu, genlerimizi değiştiremesek de genlerin davranış biçimlerini değiştirebileceğimiz anlayışına dayalı yeni bir bilimsel araştırmadır.
Örneğin; bazı yiyecekler ve besin destekleri genlerimize sağlıklı ya da sağlıksız yönde çalışmaları için ileti verirler.
Nutrigenomik çalışmalar sayesinde bilim adamları sağlıklı ya da sağlıksız gen etkilerini kontrol etmek için nelerin yenmesi ya da nelerden uzak durulması gerektiğini öğreniyorlar. Laboratuarlar Nutrigenomik bilimini kullanarak çok sayıda kişinin genomlarını kıyaslayarak hangi genetik ”çıktıların” normal ya da mutasyona uğramış olduğunu tespit ediyorlar.
Bunları saptayarak ne yemeli ya da yememeliyiz, hangi vitamin ya da mineralleri kullanmalı ya da az kullanmalıyız gibi bilgilerle sağlığımızı yeniden inşa etmemiz için bizi yönlendiriyorlar.
Çoğumuzda bir ya da daha fazla genetik mutasyon vardır.
Bu mutasyonlar ideal bir fonksiyon için gerekli biyokimyasal eylemleri yapma yetilerimizi bozarlar ya da zayıflatırlar. Bunun sonucu olarak bir şeyi çok fazla ya da çok az üretebiliriz. Vücudumuza ihtiyacı olan fakat genetik mutasyonlar yüzünden yeterince üretemediği, eksik olan besinsel unsurları vermek suretiyle nutrigenomik ile genin bozulan fonksiyonlarını bir ölçüde düzeltebiliriz.
Genetik eğilimlerimizin farkında olduğumuzda, onların istemediğimiz reaksiyonlar vermek yerine bizim yararımız yönünde davranmasını sağlayabiliriz.
Nutrigenomik biliminin hedefi vücudun günlük görevlerini sağlıklı bir şekilde yerine getirebilmesi için ihtiyaç duyduğu belirli besinsel unsurlarla donatmaktır.
Hangi genlerimizin mutasyona uğradığını anlamak için önce gen testi yaptırmalıyız. Sadece merak için gen testi yaptırmak çok anlamlı değildir.
Bizim odaklandığımız alan genlerin test edilmesi ve metilasyon yolu üzerinde sağlık için kritik öneme sahip gen mutasyonların nutrigenomik bilimi ile desteklenmesidir.
Gen bozukluklarının tedavisi için doğal maddelerden elde edilmiş besinsel desteklerle bunların işlevlerini iyileştirebilir ve tekrar sağlıklı hale gelebiliriz.
Örneğin: Folik asit metilasyon tarafından yapılan ve ona katkıda bulunan olmazsa olmaz bir besindir. Klasik bir çalışmada iki grup fareye folat miktarı hariç aynı yiyecek listesi verildi. Daha yüksek folat alan grup daha fazla metil grupları üretti. Bu DNA’nın dışavurumunu değiştirdi ve sonuç olarak iki grup arasında gözle görülür farklar oluştu. Daha fazla metil grupları üretenlerin rengi, büyüklüğü ve kilosu kontrol grubundakilerden farklı oldu.
Kısaca biz genetik testi ve nutrigenomik biliminin uygulanmasına odaklanarak:
*Metilasyon yolu üzerindeki anahtar SNP(mutasyon)leri tespit etmek,
*Bu genlerin davranışlarını düzelterek genetik mutasyonu es geçmek ve metilasyon döngüsünün fonksiyonlarını en iyi hale getirmek için doğru besin desteklerini kullanmak,
*Metilasyon döngüsünün yerine getirdiği bütün gerekli görevlerden yararlanmak
*Nörolojik enflamasyonun etkilerini azaltıp ve tamir ederek vücutta metilasyon tarafından desteklenen sistemlerin biyokimyasını iyileştirmek.
*Zaman içerisinde dengesizlikleri düzeltmek, semptomları ortadan kaldırmak ve kişinin son derece sağlıklı potansiyelini en iyi hale getirmek.
Bu adımlar programın temelidir ve nörolojik enflamasyon kaynaklı birçok hastalıkta başarıyla uygulanmaktadır.
Bunlar; otizm, kronik bitkinlik sendromu (CFS), immün fonksiyon bozukluğu sendromu (CFID) ve bazı diğer nörolojik hastalıklar…..
İnsanlar gibi genler de tek başına hareket etmezler. Birbirleriyle etkileşim içindedirler. Metabolik biyokimyasal yolları, bir seri aktivitenin sırayla oluştuğu bir montaj bandı olarak düşünülebilir.
Bir gen işini iyi yaparsa şayet, üst kanaldan gelen biyokimyasal tarafından üretilmiş bir maddeyi alan bir biyokimyasal madde üretir ve bunu daha aşağıdaki biyokimyasal maddeye verir. Bu yüzden tek tek genlerin değil biyokimyasal fonksiyonlarının üzerinde de çalışılması şarttır.
Yıllardan beri süre gelen genetik araştırmalar neticesinde otizm ve benzeri nörobiyolojik problemlere neden olabileceği saptanan mutasyona uğramış genler genellikle detoks mekanizması olarak adlandırılan metilasyon yolaklarında gözlenmiştir.
Peki nedir bu metilasyon yolakları ? Vücudumuzda ne çeşit görevlere sahip?
Metilasyon, vücudumuzda aşağıdaki önemli reaksiyonlar için olmazsa olmazımızdır;
- RNA ve DNA’nın yapımı ve onarımı
- Enerji üretimi
- Nörotransmitter (sinir ileticisi) dengesi
- Sindirim Sorunları
- İmmün fonksiyonlar (vücudunuzun enfeksiyonlara karşı nasıl tepki verdiği ve mücadele ettiği)
- DNA susturulması yani aktivitesinin azaltılması
- Metal detoksifikasyonu
- Zar geçirgenliği
- Protein aktivitesi
Gördüğünüz gibi Otizm ve benzeri nörolojik bozukluklarda yukarda sayılan reaksiyonlar hayati önem taşımaktadır.Öyleyse detoks mekanizmamız bizler ve çocuklarımız için en önemli savunma ve yaşam sistemlerimizden dir. Dolayısıyle gereken özeni de hakediyor….
Sağlık ve mutlulukla..
Serpilgül Vural
Add Comment