Uzun zamandır yeni yapılmış çalışmaları paylaşmak içimden gelmiyor. Nedenine ister ilgilenenin azlığı deyiniz ,ister bazı çevrelerce değersiz bulunması deyiniz. Hatta yetmeyip taşlanması bile diyebilirsiniz. Evet, bu günlerde az biraz moralsizim. Belki bahar yorgunluğu belki de gönül yorgunluğu…
Geçen ocak ayında otizme yıllarını vermiş doktorların, doktorlarımızın yaklaşık 10 yıldır sözünü ettiği ve hatta ispatını beyin görüntüleme çalışmaları ve bazı kan testleri ile gösterdiği bir teori!!! ye bilimsel bir çalışma ile yeni bir destek daha gelmişti.
Neymiş bu yeni keşif!!! “Oksidatif Stres, Mitokondriyal İşlev Bozukluğu ve Beyin Enflamasyonu ile Otizm arasında bağlantı varmış” . Bu konuda da yazmıştım o aylarda. Geçtiğimiz günlerde de Bu çalışma geldi.
Amerika bir kez keşfedildiyse bunu tekrar tekrar keşfetmenin kime ne faydası var bilemesem de yeni bir destek daha almak güzel duygu diyebiliriz en azından… Belki bu kez görmeyen gözler görür, duymayan kulaklar işitir ve belki de olmayan vicdanlar birazcık sızlar. Gerçi çamur atılan doktorların hakkı ödenebilir mi orası ayrı mesele… Gerisi zaten Allah’a havale…
Tamam doktorlarımızın hakkını, hukukunu Allah’a havale edelim de “ bunların aslı yok hepsi safsata “ diyerek bunca çocuğun kaybolan yıllarını Allah’a havale etmekle temize çıkalabilecekler mi ? Bence işte burası tartışılır…
Otizm tıpta ‘davranış bozukluğu’ olarak tanımlandığından yakın zamana kadar çok bilimsel çalıştığını iddia eden psikiatrlar, üniversiteler ve daha pek çoğu beyne ve mitokondriyaya bakmayı akıl dahi edemediler. Bakanlar elbette vardı ama ülkemizde bakanlar bilimsel çalıştıkları iddia edilenlerce eleştirildi ve aşağılandı sadece…
Sanırım artık Otizmli çocuklarının sorunlarına çözüm bekleyen ebeveynlerin tıbba karşı verdiği mücadelenin büyüklüğü daha iyi anlaşılıyordur…
Tıp çevrelerince, Otizm, psikiyatrik bir hastalık olarak kabul ediliyor ve halen genetik olduğunda ısrar ediliyor. Oysa 20 senedir milyarlarca dolar harcayarak yaptıkları tüm çalışmalarda genetikle %2’nin üzerinde bir bağıntı gösterebilmiş değiller ve çevresel faktörlerle bağlantıda da anayola yakın oturmaktan, anne-babanın yaşının ileri olmasına kadar bağ kurdular ancak gebelikte ve hayatın ilk yıllarında farmasötik ilaçlar ve aşılarla alınan toksinlerin etkisine daha yeni yeni gelebiliyorlar. Bu sonuçta ilaç firmalarının tekeli ve gücünün etkisi muhakkak… Üstelik sadece genetik (genetikten kast edilen kalıtsallık ) olsaydı her geçen gün otizmli sayısı artmazdı. Oğlum teşhis aldığında (11 yıl kadar önce) oran 1/1.000 iken şimdilerde 1/68 (son CDC raporuna göre)… Hangi kalıtsallık bu artışı sağlayabilir ?
Oysa on yıllardır anne-babalar çocukları için bardağın taşması ile aynı zamana denk gelen bir viral hastalık, aşılanma, ishal vb gibi sorunların otizm bilmecesinin eksik parçaları nı oluşturabileceğiini dile getiriyorlar, çareler bulunması için kamuoyu oluşturma gayreti içine giriyorlardı. Ama, aması var işte… Bilimsel olmalı, ispat edilmeli, çocuklarımız deney hayvanı değil… Tabi ki deney hayvanı değiller, kaldı ki bizler hayvanların deney için kullanılması fikrine bile sıcak bakmazken nasıl çocuklarımızı deneylere tabi tutabiliriz… Fakat bazı otizmli çocuklar gerçekten hasta. Tespit edilebilen sağlık sorunları çözülünce çok daha kolay öğreniyor, hayata çok daha hızlı karışabiliyorlar. Uyuşturucu ilaçlarla uyuşturmamız çok mu bilimsel de onları psikiyatrik ilaçların dünyasına teslim ediyoruz?…
Amerika’da bazı doktorlar “ Otizmin talihsizliği psikiyatri’nin eline bırakılmış olması, oysa bu yeni çalışmalarda da gösterildiği gibi otizmin temeli FİZYOLOJİK ve bu çocukların tıbbi bakıma ihtiyacı var, psikolojik tedavilere ve ilaçlarına değil “ demekte. Hatta kendisi de bir psikiatr olan Dr Daniel Amen; ” Niçin Psikiatrlar tedavi etmeye çalıştıkları organ olan Beyne bakmaz? ” bile demiştir. Özgüvenden olsa gerek ki bu sözleri sarfedebiliyor … Lütfen tüm psikiatrları kastettiğimi düşünüp, alınmayalım. Onlar kendilerini gayet iyi bilirler…
Mitokondriyal hasar ve oksidatif stres yüzünden gelişiyor otizm; belki tek suçlu bunlar değil ama en önemlileri arasında sayabiliriz. Otizmli çocukların %30 ila %50’sinde mitokondriyal hasar tespit edilmiş durumda. Gerçi son yıllarda bazı otizmli çocukların aslında mitokondriyal problemler yaşadıkları ve ayrı tedavilere tutulmaları gerektiği ele alınmaya başlanmıştı. Çaresiz aileler her zamanki gibi bunda da başı çekiyorlar, bu konuda yahoo gruplar kuruyor, bir birlerini takip ederek birbirlerini eğitiyorlardı. Elbette başlarında yol gösterici birkaç doktor önderliğinde.
Tabi konunun can alıcı bir sorusu da yok değil ; Mitokondriyal hasara ve oksidatif strese yol açan sebep ya da sebepler neler?
Şayet anne-babada böyle bir sorun yoksa, bebeğin doğumundan teşhis aldığı ana kadar ne oluyor da mitokondriler zarar görüyor? Aslında yaklaşık 1.5 yıldır yazdığım makaleler ve paylaştığım bilimsel çalışmalar çerçevesinde düşününce takipçilerimin bunu artık görebildiklerini düşünüyorum.
Bu linkte antibiyotiklerin mitokondriyal işlev bozukluğu ve oksidatif strese yol açtığı fareler üzerinde yapılan bir çalışmayla ortaya konmuş: Antibiyotik kullanımıyla eşzamanlı olarak kuvvetli bir antioksidan kullanıldığında ise zarar verici etkiler nötrlenebiliyor. Siz kaç doktordan bu yönde bir tavsiye aldınız?
Bugün otizmle ilgili bilinen bir diğer şey de, otistik bireylerin vücutta biriken toksinleri temizleyemediği. Ağır antibiyotik kullanımı, gereksiz ve sık aralıklarla yapılan aşıların çokluğu ile alınan toksinlerin nelere yol açabileceği gittikçe biraz daha belirginleşiyor. Bizlerin çocukluğunda yapılan aşılama sayısı ile şimdikileri kıyasladınız mı hiç? Bir bebek daha kendi bağışıklığını oturtamadan kimyasal birçok patojenle tanışıyor günümüzde. Elbette çocuklarımızı bulaşıcı ve öldürücü çok ciddi çocukluk hastalıklarından korumak için aşılama gerekecektir. Ama bunların sayısı o kadar da çok değil. Bırakalım bazı basit hastalıklar için bari kendi bağışıklıklarını kendileri sağlayabilsinler ki ilerde çok daha ciddi hastalıklarla mücadele güçleri olsun. İlaç firmalarının kar hırsı uğruna biyolojik sistemi iyi çalışmayan zayıf genetik alt yapısı olan çocukları riske atılması doğru mu?
Bir diğer çalışma da aralarında ağrı kesici ve ateş düşürücülerin de olduğu genel spektrumdaki pekçok farmasötik ilacın, vücutta serbest radikalleri arttırmak ve buna karşı savaşacak en önemli antioksidan olan “GLUTATHIONE” oluşumunu baskılamak suretiyle nasıl mitokondriyal hasara yol açtığını anlatıyor.
Aşı öncesi ve sonrası, aynı anda vurdukları çoklu aşılarda bebek ağlamasın diye(!) verdikleri ağrı kesicilerle sağlıkçılar felaket reçetesini hazırlamış oluyor olamazlar mı?
Ayrıca, aynı şekilde aşı olan çocuklar arasında fark yaratacak en önemli faktörlerden biri de D vitamini olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü, yeterli D vitaminine sahip değilseniz “glutathione” üretemiyorsunuz. Bu, hamilelik sürecinde anne için de geçerli… Glutatyon vücuttan ağır metallerin atılmasında kullanılıyor, ancak glutatyon yoksa bu ağır metaller vücutta kalarak kan/beyin bariyerini geçiyor. Ayrıca glutatyon yokluğu otoimmün hastalıklara da yol açıyor ve otizmli çocuklarda otoimmün hastalıklara da oldukça sık rastlanıyor, hatta yapılan araştırmalarda bu çocukların ailelerinde de otoimmün rahatsızlıkların yaygın olduğu ortaya konmuştu. Daha önceki yazılarımı takip edenler şu ana kadar yazdıklarımı zaten biliyorlardır. Bilmeyenler de sağlık başlığı altında hepsine ulaşıp okuyabilirler… Bildiğiniz gibi D vitamini ile ilgili de çok yazım oldu. D Vitamini eksikliği olan bir bireyin aşılardaki ağır metallere kötü reaksiyon verme ihtimali oldukça yüksek ve otizmli çocukların ve ailelerinin pek çoğunda üretim sorunu var.
Biliyorum bu konu daha çok tartışma götürür.Ama arada bir bilgi tazaelemekte de fayda olduğu kanaatindeyim.
Sevgi ve umutla…
Serpilgül Vural
Okunabilecek diğer kaynaklar:
http://www.bu.edu/abl/files/stm_kalghatgi.pdf
Otizmde ve Nörolojik hastalıklarda Mikroglial Aktivasyondan Kaynaklanan Sorunlar:
Otizm, D vitamini ve Serotonin Sentezi Arasındaki Nedensel Bağın Kanıtı Bulundu.
http://psychrights.org/Research/Digest/NLPs/DrugsCauseMitochondrialDamage.pdf
http://journal.frontiersin.org/Journal/10.3389/fphys.2014.00150/full
https://archpsyc.jamanetwork.com/article.aspx?articleid=1859135
Bunları okudukça tıp alemine güvenim kalmıyor.Çocuklarımıza, psikiyatr doktorların bir katkısı olmuyor,yıllardır soru sorup,ilaç veriyorlar,başka zamanlarda da,ilacın dozunu artırıyorlar.Vücut alışınca ilaç yetmiyor,tekrar doz arttırıyorlar.Hep düşünmüşümdür,psikiyatr doktorlar otizm için ne yapıyorlar,tedavisi olmayan bir illet kabul etmişler,tedavi için çırpınan diğer doktorları karalıyorlar.Fizyolojik rahatsızlık diye kabul edenler de doktor,onlar da tıp adamı,nasıl oluyor da,bu insanların sözü dikkate alınmıyor?Cahil kimseler değil ki bu insanlar.At gözlükleri çıkarılıp bakılsın artık,mesnetsiz karalamalarla,didinip çocuklarımız için bir şeyler yapmaya çalışan insanların önü açılsın.Otizmli bireyi olan aileler olarak, biz bile farkındayız fizyolojik etkilerin olduğunun,hiç tıp bilgim yok,ama oğlumda gördüklerim,fizyolojik sorunlarımızın varlığını ispatlar nitelikte.Yeter artık,yazıktır,günahtır,çığ gibi büyüyen otizm karşısında ezberleri bozun.
Çok bilgilendirici ve güzel bir yazı daha kaleminizden elinize,emeğinize sağlık Serpil hanım..evet biz ailelerin bunları bilmesi,bu bilgilere ulaşması zor..ama artık tüm doktorların ortak bir paydada buluşması şart otizm beyindeki fizyolojik,biyolojik hatta sindirim sisteminde etkileyen karmaşık bir rahatsızlık..artık bu konuda tüm branş doktorların biraraya gelip ortak çalışması gerekir…evet çocuklarımız deney tahtası değiller elbet ama napabiliriz deney hayvanı özellikle fare kullanmadan nasıl olucak???ayrıca antibiyotik kullanımı hakkında söyledikleriniz kesinlikle çok doğru artık yanında mide,bağırsakların etkilenmemesi için vitamin bile verilmiyor..aşılarında 25sene hatta daha evveli katkısızdı ve bu kadar çeşit gerçekten ne kadar gerekli insanların tıp a olan güveni ilaç endüstrisi yüzünden azaldı..
Kaleminize ve yüreğinize sağlık. Benim de otistik bir oğlum var ve yazdığınız herşeyi birebir yaşadım. Bugüne kadar çocuğuma ne kadar yardımcı olabildiysem kendi araştırmalarım gözlem ve kendi katkılarımla oldu diyebilirim. Otistik çocukların dışa kapanmalarının en büyük nedeni ya doğum öncesi ya da doğum sonrası oluşan bir travma ile (ilaç veya darbe veya anne karnında yanlış gelişim) özgüven duygularının ağır boyutta yokluğuna sebep oluyor. Tekrar davranışlar çocuğun güven duygusunu kazanması için beynin iverdiği içgüdüsel komutlar. Stres yaşadığımızda ayaklarımızı titratip sallladığımız gibi… Kendisini güvende hissettiğinde çocuk bu davranışdan vazgeçiyor ve dışa açılıp öğrenmeye açık ve yaşamla daha çok ilgili hale geliyor. Ancak bu konuda doktorlarımızın hala birşey bilmiyor ve söylemiyor oluşu manidar! harika bir paylaşım teşekkürler Sevgiler .