Otizmli bir çocuk ile seyehat veya tatil sizce nasıldır?
Arabadan inmez, mola vermez… Diyelimki Belgrada gidiyoruz 6 saatlik yolumuz var. Eğer sadece Belgrada gidiyoruz derseniz yandınız haberiniz ola. Demelisiniz ki ‘Belgrad a geze geze gideceğiz.Yollarda mola vereceğiz, yemek yiyeceğiz ‘ vs.. Yoksa hayatta inmez arabadan, ihtiyaç gidermek felan hayal olur. İnmeye kalkarsanız da size kan kusturur. Tatilin tadına varamadan pes edersiniz.
Bir çok problemini yendik. Ama işte otizm bu; bazen okyanusu aşıp derede boğuluveriyorsunuz.
Yola çıkmadan önce güneşin açısını hesap edip onu en güzel köşeye oturtursunuz ki rahat etsin, dolayısıyle biz de rahat edelim. Ama evdeki hesap çarşıya uymaz. Yolda kendi isteğiyle yer değiştirir, güneşin alnına oturur. ‘Oğlum hırkanı çıkar terlersin’ ya da ‘ Oğlum öbür köşeye otur, güneş terletmesin’ dersiniz, hatta diliniz de tüy biter söylenmekten. Ama nafile. Ne o hırka çıkarılır ne de yer değiştirilir. Öyle seyehat edilecek NOKTA…
Otellere bayılır. Ama buzdolabı ıvır zıvırla doluysa ya da asansör takılırsa fena (hoş bunlar evde de sorundur ya o ayrı mesele…)
Otizmli çocukla seyehat edenlerin geneli bilir, alışkın olduğu yemekleri bulmak zordur. Hadi buldun diyelim vakitlice bulmak, istediği gibi sunmak gibi handikapları da aşmayı becermek gerek. Yoksa vay halinize… Gak deyince ekmek, guk deyince suyu hazır edeceksin ki hizmette kusur olmaya… Sözün özü, yanında bulunduracaksın ki sıkıntılı hallere düşmeyesin, abur cubura teslim olmayasın.
Evet hazır etmeye de bilirsin. Bu bir tercih meselesi tabiiki… Ama tatilinin burnundan gelmesini istemiyorsan eğitim metotlarını çaktırmadan ve hafifletilmiş yazlık program şeklinde uygulayacaksın. Çok sıkar, sorunlarını tatilde çözmeye çalışırsan, yandı gülüm keten helva. Böyle zamanlarda çocuğun terbiyesini minimum zararla kapatmak en akılcı çözüm gibi geliyor bana.
Bazı otizmliler için gezmek demek, ayrıntılı inceleme, araştırma demek ama Ata için sadece gözatmak demek… Adamımın gözleri sismik radar mübarek, vızzzzzzt kayıt tamam…
Biz döner dolaşır, defalarca geçtiğimiz yolu bulamayız. Oysaki o, ilk gördüğü yeri bile eliyle koymuş gibi bulur. Bu nasıl bir meziyettir arkadaş? Bazen karışık yerler olur; kapısı, bacası nerededir anlamanız 5 dakikanızı alır. Ama Atacığım nereden girilir, nereden çıkılır bir bakışta bulur. Sanki kokusunu alıyor ya da başka bir durum var biz bilemiyoruz….
Bu gün Belgrad’da ilk sabahımızdı. ‘Anne gezelim’ diye seslendi. Hadi hazırlanıp çıkalım öyleyse dedim. Kapıdan çıkar çıkmaz buraları kırk yıldır bilirmiş gibi hemen köşeden sola döndü ve başladı yürümeye…
O ne yürümek öyle ? Taş devrindeki Fred Çakmaktaş gibi…Motor taktı zannedersiniz. Dilim bir karış dışarda debelene debelene arkasından yetişmeye çalışıyorum.
Küçükken daha kolaydı. Bacakları kısa olduğu için yürüme hızımızı ayarlamak sorun olmuyordu. Ama şimdi görseniz halimi acırsınız … Bilmiyorum adını kaç kez seslendim. Önce biraz yavaşlıyor, birlikte yürüyor sonra unutup vitesi beşe takıyor. Tutabilene aşkolsun…
Seyehatte insan doğal olarak otantik şeylere bakmak, hediyelik eşya almak felan istiyor. Ama ne mümkün…. Bizim turistik gezi oluyor sana gözgezdirme seansı…
Nedir benim bu kaderim bilmemki? Vaktiyle babam da böyleydi. Hayır o, otizmli felan da değil. Ama şöyle bir tur attırır hooop bittiii, hadi gidelim yapardı…
Ey güzel Allahım, bari bu yaşımda dilediğim gibi salına salına, bakına bakına, iki ileri bir geri gezip tozabilseydim ya….
Neyse halime şükür bunu da bulamayanlar var deyip razı geliyorum çaresiz…
Size Belgrad’a ait birşeyler anlatmak isterdim. Ama büyük olasılıkla yarın ki şehir turumuz da göz gezdirme seansı şeklinde neticelenecektir… Belgrad’ı tanıtmak bir başka bahara kaldı artık. Tabii ben yeterince tanıma şansına sahip olabilirsem bir ara size de anlatırım …
Yemek vakti geldi çattı. Gidip görelim bakalım, akşam yemeğinde bizi ne süprizler bekliyor…
Sevgiyle kalın…
Serpilgül Vural
Add Comment