Sitem yenilenirken oluşan aksaklık nedeni ile yazımın linki bozulmuş.Bu sebeple yazımı tekrar giriyorum. Takipçilerime verdiğim rahatsızlık için özür dilerim.
Bu bizim hikayemiz. Örnek olması ya da tavsiye niteliği taşımamaktadır.Bu tür yayınlar paylaşmak bazen hoş olmayan tepkiler almama da neden olabileceği için aslında tedirginim.
Biz bunları yaptık.Ama bizim ki en doğru mücadele şeklidir demiyorum sadece paylaşıyorum.
Teşhisimizin ilk yıllarında otizm macerasında uzun zaman geçirmiş,ilerleme kaydetmiş ailelere ait kitaplar okumak için yanıp tutuştuğumu hatırlıyorum.Benim gibi annelerin de olduğunu görmek beni yazmaya teşvik etti.
Ama baştan söylemeliyim ki benden anlı şanlı bir başarı hikayesi beklemeyin.Biz elimizdeki kumaş ve imkanlarımızla maksimum ne yapabildiysek onu yapmaya çalıştık.
Desem de başlangıçtaki otizm kumaşımız neydi ondan bahsetmediğimi farkettim.
Otizm yolculuğumuzun başlangıcında sevgili yavrum ne noktadaydı ondan bahsetmeliyim. Ne kadarlık bir ilerleme kaydedebildik bunu görmek açısından bu faydalı olacaktır diye düşünüyorum.
Çok iddialı olmasak da azımsanmayacak bir başarı öykümüz olduğunu görmezden gelerek oğluma haksızlık da yapmak istemiyorum.
Evet pekiyi dereceli diplomalarımız ya da ses getirecek bir spor ve sanat başarımız yok.İsteseydik ve bu uğurda çalışsaydık bunu da başaracağına inancım büyük.Zira kendisi absolud bir kulağa sahip,duyduğu şarkıları isterse piyanoda notalara dökebiliyor.Kapasitesinin olduğunu gördük hocalarından teşvik de aldık. Ama zor olan hayatını biraz daha zorlamak istemedik. Bu hem bizim hem de oğlumuzun tercihiydi.Çok yetenekli olsa da yeteneklerine tutku ile bağlı değildi. Bu sebepten onu zorlamayı doğru bulmadık.
Başlangıç noktamız: Tek kelimesi yoktu, gel ya da git gibi basit komutları bile algılayamıyordu. Tüm gün ya hoplayıp zıplayıp etrafında dönüyor, kağıt yırtıyor ya da oyuncakları metrelerce sıraya diziyordu.
Hatta evde insan sayısı artınca onları da tek sıra halinde oturtmaya kalkışıyordu.Hiç acıma duygun yoksa bırak saatlerce balkon zeminine yatıp duvardaki kabaran boyayı yolsun. O derece hayattan bizden kopuktu.İsteklerini gösteremiyordu.Kendi vücudunun farkında değildi.Üşüdüğünü bile farkedemiyor,ayakkabısını bir bebeğe nasıl yardımsız giydiriyorsanız öyle giydiriyorduk.Bir masada 1 dakika süre ile bile oturamıyor,mutfak tezgahlarında fink atıyordu.Daha bunun gibi pek çok şey…
Bizim Otizm’in neden olduğu zorluklarla mücadelemiz yaklaşık 10 yıllık bir süreç.Bu süreci bir A-4 kağıdı uzunluğunda anlatmam sanırım zor olacak demiş yaptığımız mücadeleyi iki başlığa ayırmaya karar vermiştim.
Eğitim için yapabildiklerimizi ilk yazımda anlatmaya çalışmıştım.
Biyomedikal yönden yapabildiklerimiz:
Bu günki konumuz ‘’Biyomedikal Tedaviler’’ adına yapabildiklerimiz. Olabildiğince özet olarak yazmaya çalışacağım. Umarım faydalı olur.
Eğitime başlamadan 2 ay önce bazı medikal testler yapıldı.Beyinde tümör ya da başka benzer problemler var mı diye Beyin MR sonuçlarına bakıldı. Sonuçta olumsuz bir bulgu yoktu.Bunun üzerine beyin hücrelerinin fonksiyonel çalışması nasıl,yeterince kanla besleniyor mu diye anlamak adına Beyin SPECT yapıldı.
Bazı beyinlerde nöroinflomasyona bağlı çalışma bozukluğu gözleniyor bunu bir ölçüde de olsa düzeltmek mümkün olabiliyordu. MR ne kadar normalse Beyin Spect sonucu o kadar berbattı. Beyinde yeterince kanla beslenen alan neredeyse yok gibiydi. Düzeltmek mümkün olur ümidiyle HBOT(hiperbarik oksijen Tedavisi) yaptık. İlk seferde bir ay boyunca 25 seans uyguladık. Bu tedavinin bitiminden sonra komut almaya başladı, gel, git, vb….
Hatta bir mucize oldu. Daha önce 3 ay boyunca denememize rağmen tuvalet eğitimini başaramamış ve 4 aydır da denemeyi bırakmıştık.Bu tedaviden sonra eğitim vermediğimiz halde tuvaletini klozete oturttuğumuzda kendiliğinden yapmaya başladı.Bir daha da bez takmadık,bir kere bile çiş kaçırmadı.
Bu tedavi bize iyi gelmişti bu çok açıktı.Artık parka tek başıma elinden tutup götürebiliyor,birlikte kaldırımlarda yürüyebiliyordum.Daha sonraki yıllarda yılda 2 kez olmak üzere toplam 200 seans HBOT yaptık. Beyindeki yeterince kanlanmayan alanlar teker teker düzeldi.
Hem eğitim hem de biyomedikal tedavileri elimizden geldiğince bir arada yürüttük.Çünki beyin düzeldikçe eğitime daha açık hale geliyordu.Biz de bu durumdan yararlanmaya devam ettik.Daha önce de bahsettiğim gibi ilk 2 yıl haftada 3 saat sonraki yıllarda haftada 5 saat eğitim aldık.İlerleyen yıllarda grup aktiviteleri ile bu süreyi artırdık.
HBOT’un arkasından Amerika’da yaygın olarak Ağır metallerin suçlandığını farkettik.
Biz de denemek istedik. Tabiki öncelikle bizde böyle bir durum var mı ona bakmalıydık. Testler yaptırdık. Beklediğimiz gibi toksisite oranı yüksek çıktı. Hamilelik öncesi cıvalı 12 dolgu yaptırmıştım. Hamileliğim esnasında yine 1 adet cıvalı dolgu yaptırmış olmam nedeniyle bu sonucu bekliyordum. Hiç şaşırmadım.
Bu sebeple vücuttan bu toksisitenin atılması gerekiyordu ki beyindeki inflomasyonu ve organlara verdiği zararı minimize edebilelim. Öncelikle karaciğer ve böbrek fonksiyon testleri yaptırdık. Vücudundaki mineral ve vitamin seviyelerini belirledik.
Ağır metal temizliği için kullanılan pek çok şelatör maddeden birini seçtik.İlaç yutamıyordu bu sebeple vücuda sürülen krem formda DMPS kullandık.
Tabii yanısıra vücudunda tesbit edilen eksik vitamin ve minerallari de bir usul çerçevesinde yerine koyarak, balık yağı ve probiyotikler kullanarak…
Aslında Sağlık Bakanlığımızın bu konuda pratisyen hekimler için hazırladığı bir el kitapçığı da mevcut ama oldukça eksik.Ayrıca Tubitak’ın linkinden otizm ve ağır metallerin ilişkisinin bizzat Sağlık Bakanlığı tarafından kabul ve ilan edildiğini de bulabilirsiniz.(Sayfa:44) http://www.tubitak.gov.tr/tubitak_content_files/ARDEB/kamag/Turkiye_Kamu_Saglik_Arastirma_Programi.pdf,
Şelasyonu vücudunu yormadan en hafif hali ile yapmaya çalıştık.
Bingoooo! Daha ilk 2-3 haftada farkındalığında belirgin artış başladı. Hatta daha önce sadece ezberletilen 15-20 sözcüğü sorduğunuzda cevaplayan oğlum kendiliğinden kelimeler kullanmaya başladı.Kelime sayısı arttı. Üstelik ilk kez resim çizmeye başladı.
Hiç unutmam ilk çizdiği resim bir TV idi.Üstelik 3 boyutlu bir TV ve içinde bir de sakız reklamı vardı. Bendeki mutluluğu hayal edebileceğinizi tahmin edebiliyorum.
Bu da yetmedi gözümün içine bakarak başarısındaki gururu benimle paylaşıyordu.
Adeta beni mutlu etmeye çalışıyordu. Bu o kadar açıktı ki bendeki mutluluğu size anlatmaya kelimelerim yetmez.
Ama siz beni anlıyorsunuzdur.Bundan eminim….
Bu süreç birkaç yılımızı aldı. Gelişmeler zamanla artarak devam etti ve bir yere gelince duraksadı.
Eğitim saatini artırmamıza rağmen gelişmeler çok azalmış ve okuma yazma konusunda kilitlenip kalmıştık.
Üstelik 9 yaş cıvarında sanırım ergenlik öncesi hormonal değişimlerin başlamasıyla agresiflik ve el ısırma gibi problemler başlamıştı. Eğitim yöntemleri bu sorunu yenmemize yetmiyordu. Biz biyomedikal tedavileri yaparken de sürekli dünyadaki gelişmeleri günlük takip emeye çalışıyorduk.Bu uğurda iki alanda doktora yapabilecek düzeyde çalışıp okuduğumu size rahatlıkla söyleyebilirim.
Biz de puzzle’ın eksik bir parçası daha olmalıydı ve onu bulmak zorundaydık. Bunu okuma yazma öğrenmesi için değilse de ellerini parçalamasını engellemek için yapmalıydık.
Bu konuda kolay you seçip risperdal ya da benzeri ilaçlar kullanarak da sorunumuzu belki aşabilirdik. Ama bunun evdeki pisliği süpürüp halı altına atmakla eş değer olduğunu düşünüp sorunun ana kaynağını bulmaya çalıştık.
Üstelik Biyomedikal tedavilere başlamadan önce doktoru tarafından risperdal denenmiş ve onda ters etki yapmış,hiç bir faydası olmadığı gibi saldırganlaştırmıştı. Bu tür ilaçlardan çok yarar gören çocukların varlığını biliyorum. Ama bizim evladımız onlardan değildi.
Okuduğum yabancı kaynaklardan kronik viral kökenli sorunlardan bahsediliyordu.Bu uğurda viral panel testler yaptırdık. Sonuçlara göre viral titreleri normalin çok çok üstünde bir sonuç gösteriyordu ve antiviral tedavilere başlamamız öneriliyordu.
Barsaklardaki sorunlara da çare olacak bir yöntem gibi görünüyordu. Bazı enzimler ve antiviraller kullandık. Fakat bize hiç iyi etkisi olmadı. Göz altları iyice morardı, agresifliği arttı.Bir kaç aylık bir denemeden sonra pes ettik.Bir daha da bu tür bir tedaviye yanaşmadık.
Oysa mucizeler yakalayan binlerce insan vardı.Fakat bizdeki titreler çok yüksekti.Çocuğumuzun bağışıklık sistemi çok düşük olduğundan antiviral tedaviyi kaldıramıyordu.Bıraktığım için hiç pişmanlık duymadım.Bu virüsleri elbet başka türlü de defedebilirdik.Bu kadar agresif bir tedavi ile çocuğumu yıpratacak değildim.
Okuduğum kaynaklardan Genetik araştırmalara doğru yol almaya başladık.Sonuçta bulduğumuz genetik mutasyonlar bizi farklı bir güzergah izlemeye itti. Bu yolla neden ilerlemenin durduğunu neden agresiflik olduğunun ip uçlarını yakaladık. Vücudunda bu ağır metallerin birikimini ve bazı hormonal dalgalanmaların sebebini açıklıyordu. Sağlıklı bir bünyede vücut kendi detoks mekanizmasını çalıştırırken oğlumuzun ki bir dizi mutasyon zinciri ile kilitlenmiş ve bazı hormonları çok bazılarını az üretiyordu.
Davranışları düzenleyen nörotransmitter denilen maddeleri arapsaçına dönmüş görünüyordu. Üstelik Gaita tahlillerine göre bünyesinde fareden gelen bir bakteriden tutunda daha pek çok viral ve bakteriyel patojenlerin DNA sına ulaşmıştık.Bir yandan bunları temizledik bir yandan da mutasyonlarından yola çıkarak bazı besinleri azaltıp bazılarını artırarak bitkisel formülasyonlu suplamentler ve damlalar kullandık.
İnanılmaz bir gelişme yaşadık. İlk şelasyon ve HBOT günlerindeki dramatik düzelmelerden bile daha çarpıcı gelişmeler yaşadık. 2 yaşından beri yemek seçen sadece 2 kalem gıdadan başka hiç bir şeyi ağzına sürmeyen oğlumuz yemek seçmeyi bıraktı.Normal insanlar gibi yemek yemeye başladı. 2 ay içinde okuma yazma ve daha pek çok şeyi öğrendi.Konuşma ve sosyalleşmede artış tekrar hızlandı.Öğretmenleri de bu duruma şaşırdı ve çok şevkle çalışmaya başladılar. Glutensiz ve kazeinsiz beslenme düzenini takip etmeye devam ettik.Şekeri olabildiğince azaltmaya çalıştık Beslenme ile ilgili yazılarımda olması gerekenlerden sık sık bahsetmeye çalışıyorum.Onları burada uzun uzun yazmayacağım.
Her gün okuldan ve evden günlük yapılanları ve yediklerini kayıt altına aldık.Bunları hala saklıyorum.
Bu iyileşme süreci artarak 2 yılı aşkın sürdü. Herşeyden çok memnunduk. Evde okulda,restoranda,arabada bile matematik ya da türkçe soruları çözüyor ona ders materyali hazırlamaya yetişemiyordum. Deymeyin keyfimize…..
Yukarıda bizim hikayemizi anlattım. Her çocuğun biyolojik alt yapısı, sorunları, ihtiyaçları farklı olduğundan tedavi yaklaşımları da farklı olmalıdır. Dolayısıyle tedavilerden göreceği yarar da farklı farklı olacaktır.
Bir yıl öncesine kadar biz Otizmî dize getirdiğimizi bile düşündük. Ama her insanın başına gelebilecek bir talihsizlik yaşadık ve bir şekilde kaptığı bir virüs nedeniyle hastanelik olduk.
Oğlum ensefalit geçirdi. Bu süreç apayrı bir konu ve bu konuda bir kitap bile yazabiliriz.
Bu otizminden tamamen bağımsız bir durumdu ama bu da geldi bizi buldu.
Bunda da pes etmedik. Çok çabaladık.İçine düştüğü kör karanlık kuyudan onu çekip almayı başardık. Çok şükür….
İleri ki dönemlerde bu konudaki deneyimlerimi de inşallah paylaşma fırsatı yakalarım demiştim 2017 TARİHLİ NOT: Ama artık otizm konularını diğer bloğum www.otizmdunyasi.com da yayınlamaya karar verdim orada takip edebilirsiniz.
Herkese kendi seçtiği otizmle mücadele yolunda başarılar dilerim…
Serpilgül Vural
Add Comment