Günlerdir ülkemizin güzide kentindeki direnişle yatıp, direnişle kalkıyoruz.
Eminim pek çoğunuz benim gibi sabahlara kadar twitter başında gelişmeleri takip ediyor ya da canlı yayın başında nöbet tutuyor. Kimimiz de Gezi parkında…
31 mayıstan bu güne dek tek bir kitap ya da bilimsel makale okuyamadım. Otizmle yatıp otizmle kalkan ben, otizme dair tek kelam edemedim. Hatta kalemim durdu sanki, iki satır yazı bile yazamadım. Tam manasıyla kilitlendim….
Hangi siyasi çizgide olursa olsun ülkemin gençlerinden, analarından zeka dolu satırlar okudum, yürekli davranışlar gördüm, duygulandım. Kimi zaman coştum kahkahalara boğuldum. Bazen de gözyaşlarım sel oldu içimde biriken çeri çöpü, kırgınlığı, kızgınlığı hatta otizme dair yaşanan, yaşatılan üzüntülere dair ne varsa aldı götürdü…..
Aynı ülkenin çocukları olarak farklı siyasi görüşlerde de olsak birbirimizi kırmadan yaşamayı,özgürlüklerimizi diğer kişilerin düşünce ve yaşam biçimine müdahale etmeden yaşamanın önemini en çok da bu günlerde gördük. Kimimiz bu sınavda, sınıfta kaldık ya da bütünlemeye ….
Hangi tarafta olursak olalım bu süreçte beni en çok kadın üzerinden yürütülen eleştiri ya da küfüre varan yaklaşımlar yaraladı. Bu tür sözleri özellikle de hemcinslerime hiç yakıştıramadım.
Biliyorum bu bir sınav ve hepimiz zamanla öğreneceğiz, dersler alıp kendimizi geliştireceğiz. Demokrasi böyle birşey; çirkinleşmeden derdini anlatmak ve karşımızdakinin duygu ve düşüncelerine de saygı göstermek… Her ne kadar yüz yıla yaklaşan bir demokrasi geçmişimiz olsa da hala emekleme evresinden yürümeye geçememiş çocuklar gibiyiz….
Kendi adıma paylaşımlarımda her iki grup için de yaralayıcı olmamaya çalıştım. Ama eminim bu kaotik günlerde bunu ben de tam manasıyla başaramadım. Eğer bu anlamda kırdığım insanlar olduysa peşin peşin özür diliyorum.
Günlerdir yaşananlar nedeni ile artık yazı yazamayacak kadar kilitlendiğimi hissettim demiştim. Taa ki bu gün bu satırları karalamama neden olan yazıyı okuyuncaya dek…
Gezi direnişindeki sokak çocuklarının minnetlerini gösterme biçimleri duygu patlaması yaşamama neden oldu. Adeta çıban patladı, içimdeki irin aktı ve çözüldüm…
Bir paylaşımda, sokak çocuklarının direniş boyunca gezideki ortak yemeklerden karınları doyduğu, parktaki gençlerden şevkat ve dostluk gördükleri için kendilerini biber gazı arbedesinin ön saflarına attıklarından bahsediliyordu. Hatta sıcak biber gazı kapsülerini çıplak elleri ile alıp uzaklaştırdıklarına şahit olmuşlar…
Okuyunca öyle sarsıldım ki yıllar önce otizmli oğlumla yaşadığım bir olayı hatırladım.
Elbette bire bir aynı olay değildi yaşadığımız…Ama çocukların aslında ne kadar masum, sadece sevgi ve şevkate muhtaç olduklarını görmek, hatırlamak açısından bana yakın geldi bu yaşananlar…
Oğlum 5-6 yaşlarındaydı. Hem pek çok sorunu var hem de henüz konuşamıyordu. Küçük bir alışveriş merkezindeydik. Oradaki dönme dolaba binmek istedi. Defalarca bindi, bindi, bindi… Doğal olarak bozuk param bitti. Ancak onu orada bırakıp kasiyerlerden para bozdurmam mümkün olamıyor, oğlum ise inatlaşıyor ve inmek istemiyordu. Ne yapsam olmadı. Otizm aileleri yaşadığımın ne demek olduğunu gayet iyi bilirler. Bazen inatçı keçiciklere dönüşebiliyor bizimkiler. Böylesi hallerde insan gerçekten çaresiz kalabiliyor…
O sırada bir süredir elinde küçük bir poşetle bizi izlediğini farkettiğim 8-9 yaşlarında bir çocuk bana yaklaştı ve elindeki bozuk parayı para haznesine yerleştirdi.
Tam da o an bir güvenlik görevlisi yanımıza yaklaştı. Oğlumu her ikisine emanet ettim ve paramı bozdurup geldim. Zaten kasalar çok uzak değildi, gözümle de onları takip edebiliyordum.
Döndüğümde giyiminden ve her halinden çok yoksul olduğunu gördüğüm çocuğa parasını vermek istedim ama o kabul etmedi. Öyleyse sen de bin, ben parasını ödeyeyim dedim. Fakat kabul etmedi. O kadar ezildim ki onun büyüklüğü karşısında….
Eminim o paraya çok ihtiyacı vardı. Ama o bizi mutlu etmeyi tercih etmişti. O an, tam da gezi parkındaki sokak çocukları için hissettiğim duyguyu hissettim. Onu sarıp sarmalamak, kalbimin en güzel köşesinde saklamak, korumak, onun için birşeyler yapmak istedim….
Böylesine gönlü büyük, şansı küçük çocukları okutmalıyız, onlara destek olmalı ya da evlat edinmeliyiz. Onlar çok daha güzel şeyleri hak ediyorlar…
Serpilgül Vural
Add Comment