Bilimin gelişmesi!
“Ölümsüzlüğü de bulsalar ya, niye bulamıyorlar!” “ Ölünce ne olacaksın?” “Ölünce görürsün!!!”
İşte; okuyan, sorgulayan bir insanı acı acı gülümseten, ama yine de bu soruları soranları ayaküstü yapılan açıklamalarla memnun edemeyen böylece hem kendi hoşnutsuzluğu yanında hem de karşı tarafın da yanıtını alamadığı ya da anlayamadığı, cehaletten kurtaramadığı sorular. Tabiki bu soruların öncesi de vardı, şimdi sorulmayan sorulamayan… “Gök gürültüsü nedir? Ay nedir? Diğer gök cisimleri nedir? Yıldırım nedir? Deprem nedir?” gibi binlerce BİLİM’in doğayı çözmeye başladığı günden bu güne gelen ve gittikçe azalan sorular. Bilimsel gelişmeler Cahillerin sorularını birbir yanıtlayıp azaltırken Bilimciler için bilinmeyen, çözülmesi gereken yeni sorulara da ulaşmayı sağlar. Bu nedenle bilgilenmeye çalışan ve bilgiye ulaşan bütün BİLGELER için geçerli tek bir düşünce vardır. “BİLDİĞİM TEK ŞEY VARSA, HİÇBİRŞEY BİLMEDİĞİMDİR.” (Sokrates Mö 469-399) Bilginin gerçeği budur. Bilgisizlik döneminin temel yaklaşımı da, “Bilmediğimiz şeyler bilemeyeceklerimizdir ve Tanrıların ikramıdır.” Bilinince artık bu sorular sorulmuyor. Bilim için ise” çözmek büyük bir zevk ve mutluluk, yeni sorulara ve yeni çözümlere kapı aralamak da ayrı bir heyecan getirmektedir. Bilim için çaba harcayanların ifadeleri de budur.
Gelelim bilim tarihine farklı bir gözle bakmaya;
İnsanlık görünüş itibariyle en az 400 bin yıllık bir geçmişe sahip. Bundan öncesine ait ne olduğuna dair çalışmalar sürekli yapılıyor yeni bulgular elde edilmeye çalışılıyor. Hiçbir “Bilim İnsanı” canı sıkıldığı ya da öyle istediği için açıklamada bulunmuyor ve bulunmaz da! Bir iki “şarlatan” dışında da buna denk gelmek olası değil. Bilimin anlamı budur. Güvenilir olmak, sonuca bilimsel ölçülerle varmak ve açıklamak. Bu nedenle bilim sürekli gelişmektedir ve bu gelişme yeni bulunan verilerle gittikçe artan bir hızda devam etmektedir. Edecektir de! Çünkü nereden geldiğimizi ve ne olduğumuzu, evrenin yapısını, neden burada olduğumuzu nasıl olduğumuzu, eğer varsa bir “Başlangıcın” nasıl? ve “Sonun” ne şekilde olacağını araştırmak bilim insanlarının ve sorgulayabilen, öğrenme için çabalayan, düşünen her insanın en çok merak edip araştırdığı, elden geldiğince de bilgileri doğrultusunda fikir yürütmeye çalıştığı konulardır.
Peki ya üsteki düşünen sorgulayan insanların acı bir tebessümle karşıladığı soruların yanıtları nedir? Geçmişe dönük yapılan, insanlık tarihine ait antropolojik* çalışmalar ve arkeolojik kazılar, yukarıdaki ilk insanların ağaç kovukları mağaralar gibi yerlerde yaşadıklarını taştan yapılma çok ilkel el aletleri kullanmaya başlayarak, aşama aşama binlerce yılda bu günkü teknolojiye ulaştıklarını açıkça göstermektedir. İnsanlar bu gelişmeleri sağlarken de toplumun cahil, tutucu (zeka düzeyi olumsuz olarak göze çarpan) kesimine karşı da canlarını ortaya koyacak şekilde çok büyük çabalar ve sıkıntılar içinde kalmışlardır. Yılmadıkları için, Bilime inandıkları için sonuçta bu büyük başarıyı yani bilimsel ve teknolojik gelişimi sağlamışlardır.
Burada çok dikkat edilmesi gereken nokta, asıl bilimsel ilerlemelerin geçmişte çok uzun zaman almasıdır. Bu küçük bilgi birikimleri bazen şansın da yardım etmesi ile de oluştu. Ancak bulmak, ulaşmak için sarf edilen çaba hiçbir şekilde göz ardı edilemez. Bu küçük bilgi birikimleri sorgulama mantığının gelişmesi ile bizi yeni bilgilere, onlarda yeni bilgilere ulaştırdı… Bu, ateşin bulunması, yazının bulunması, madencilik birikimlerinin getirdiği ivme ile gelişen matematik, fizik ve kimyanın temel bilgilerinin bir araya toplanabildiği ve sanayinin ilk adımlarının atılabildiği yaklaşık 200 yıllık (1800 yılı başları) bir süreçtir. Geçmişteki bilinen 400.000 bin yıllık süreçle 200 yılı karşılaştırdığımızda bilimin temellerinin atılmasının ne kadar zor olduğunun ve insanlığın ne kadar ilkel koşullardan bu güne ulaştığını anlamamızın yanında, Bilim ve Teknolojinin de 200 yıl içinde ne kadar inanılmaz bir aşama gösterdiğini ve gelecekte de göstereceğini anlamamız için de önemlidir. (milyonlarca ve milyarlarca yıllık diğer canlı tarihini de göz ardı etmemek gerekir!)
Bu bilimsel gelişmelere bakmayan, anlamak ve kavramak istemeyen (sosyal ortamı elvermeyen masumlar hariç) kendini bu konuda zorlamak zahmetine katlanmayan ve asıl cehaletten beslenen, çıkar sağlayan ve toplum üzerinde söz sahibi olan küçük çıkarcılar, yukardaki soruların da elbette sahibidir. İşin özü de ölüm korkusu üzerine kurulmuştur. Ölümden korktukları için inanırlar, iyi oldukları için değil. Kendileri okumazlar, okumalarına izin vermeyen sömüren akıl hocaları vardır. Atalarının binlerce yıl sürüngenler gibi yerde, mağaralarda, kovuklarda ya da ağaç üzerinde yaşadıklarını, taştan yapılmış el aletlerini, yazı olmadığı için duvara çizilen işaretleri kullandığını, halen amazon bölgesinde hiçbir teknoloji geliştirmemiş ve giysi de kullanmayan insan topluluklarını (Kabileler) görmezden gelip ahkam keserler;
“ Her şeyi biliyorsunuz!”
“Neden ölümsüzlüğü bulamıyorsunuz?”
“Neden insan yaratamıyorsunuz? “
gibi benzeri sorgu ve yargılamalarıyla karşı karşıya kalınmaktadır. Sanırsınız ki ilk insanlar bu günkü bilgi donanımına sahip “yaratılmış” idi ve keyifleri istediği için mağara hayatından 400 bin yıl sonra vazgeçip, “atomu 20. yüzyılda parçalayalım olsun bitsin dediler!!!”
Bilme karşı çıkan bu soru ve yorum sahipleri sorularını, bilgiç bir üslupla ellerinde tuttukları ama kendilerinden akıllı olduğunu bilmedikleri akıllı telefonları ile sormaktan da geri durmazlar. Bilim için hiçbir çabaları olmadığı gibi bilime karşı her türlü katkıyı sağlarlar. Geri kalmış, az gelişmiş tüm ülkelerin temelinde iç ve dış çıkar çevrelerinin de, halkı kullanabilmek için yoğun bir şekilde her türlü desteği sağladığı bu cehalet yatar. Bilim karşıtlarının, bu karşıtlık eylemlerini, zerrece katkıları olmayan her türlü ve teknolojiden de yararlanarak yapmaları elbette yaşadığımız çağa yakışmayan bir durumdur. Bu gün eğitimde bilimsel standartlardan ve bilgilerden uzaklaşılmasının altında bu düşünce ile organize olmuş çıkar gruplarının rolü yatmaktadır.
Bilime inanan çağdaş insanlar için sorun yoktur. Bilim her sorunu çözer, her güçlüğü de mutlaka yener. Her şey çaba ve zamana bağlıdır. Bu gün bulunamayanlar yarın mutlaka bulunacaktır. Bu yazı yazılana kadar kim bilir yeni gelişme olarak neler ortaya koydu, her türlü övgüye değer “Bilim İnsanları”. Gelişmiş ülkelere baktığımızda, bu ülkelerde bilime karşı çıkanların tarihteki yerleri de açıkça hiç tercih edilebilecek durumda değildir. Lanetle anılanlara ait çok sayıda tarih kaydı ve araştırma yazısı bulunmaktadır.
Bu güne kadar bilim karşıtlığı bilimin ilerlemesinde çok fren görevi yaptı ama bundan sonrası için gelişmemiş ülkeler dışında yaşam şansları da yok. Bilimsel gelişme “Yapay Zekanın” ortaya çıkması ile artık durdurulamayacak boyuttadır. Yukarda sorulan ve daha sorulmamış tüm sorular bilimin gelişmesi ile kesinlikle yanıt bulacaktır. Bilim henüz 200 yıldır yürümeye başlayan bir bebektir. Henüz bir şey de biliyor sayılmaz…
Evren ve İnsan da yer alacak çok konu var. Yeni yazımızda çok farklı bir soruya yanıt aramak üzere hepinize bilim dolu günler, sağlık ve mutluluk diliyorum.
Erk Bilginer
*Antropoloji, geçmiş ve günümüz topluluklarında yaşayan insanların çeşitli yönlerini inceler. İnsanın iskelet, kafatası gibi fiziki yapısını araştıran antropoloji, insanlık tarihinin en eski dönemlerinin aydınlatılmasına yardımcı olur.
Add Comment