Yaz başında epey bir iş seyehatimiz oldu. Sonrasında eve bir kapandık pir kapandık… Beni yakından tanıyanlar ya da otizm dünyası sayfamdan takip edenler bilir, yaklaşık 1.5 aydır hastalıkdı hastaneydi epeyce yorulduk ve bunaldık. Çok şükür herşey yoluna girdi biz de rahat bir nefes aldık…
Nefes aldık dediysem hala evden dışarı adım atabilmiş değildik. Ankara ‘ya yerleşme planarımız olduğu için evimizi satma telaşındayız ya, ev görmeye gelenlerden dışarıya adım bile atamıyoruz.
Bu günlerde otizmli bir çocukla ev tanıtımının hayli ilginç olduğunu da test edip onayladık çok şükür.
Ev pazarlama hallerimiz ayrı bir yazı konusu onu da yazacağım kısmetse de bu günki anlatacaklarımın konusu başka…
Bu Pazar, hadi Heybeli Adaya gidelim, felekten bir gün çalalım dedik…
Biraz hava aldık çok iyi geldi. Ata süper iyiydi. Ama ben yine bir dizi duygu patlaması yaşadım. Ata ile sorun yaşamadık. Son derece uyumlu ve mutluydu oğluşum. Fakat giderken de gelirken de otizmli çocuklarla yolculuk ettik…
Nasıl bir durumdur bu? Algıda seçicilik desem 6-7 yıl önce bu sıklıkta karşılaşmazdım ki otizmli çocuklarla …
Biz de otizm mıknatısı mı var, yoksa otizmli sayısındaki artıştan mı bilemiyorum, şimdilerde nereye gitsem bir veya birkaç otizmli ile karşılaşıyorum …
Ata ile Bostancı vapur iskelesinde gölge bir yere güzelce kurulduk. Havadaki tatlı esinti ve iyot kokusu, masmavi bir deniz ikimizin de içini açmıştı. Oturuyorduk ki iki yetişkin erkek ve 3 çocuk üç metre karşımızdaki banklara gelip oturdular.
Daha ilk bakışta 12 yaşlarındaki çocuğun Otizmli olduğunu şıp diye anladım. Artık eksper olduk doğal olarak…
Sessiz bir çocuktu. Gözünde güneş gözlüğü ile ters oturup denizi seyretmeye koyuldu. Ancak akrabası ya da kardeşi olduğunu düşündüğüm 5-6 yaşlarındaki çocuk nedendir bilinmez arada bir çaktırmadan otizmli çocuğun böbreğine böbreğine vuruyordu. Çocukcağız önce üstünde durmadı ama daha sonra bastı yaygarayı. Babası “ Oğlum ağlama, Ne oldu? “ felan dedi ama bir yandan da etraf rahatsız oluyor mu ya da onları izleyen var mı kaygısı ile hepimizin bildiği o mahcup ve kaçamak bakışlarla etrafı kolaçan etti …
Babanın mahcup haline mi üzülsem, derdini anlatamadığı için otizmli işte durduk yere ağlıyor diye düşünülmesine mi kahrolsam bilemedim…
Aslında çocuk zor da olsa konuşabiliyordu ama kendini savunacak kadar değildi…
Durum bir kez daha tekrar etseydi babasına söylecektim ama küçük çocuk yapmayı kesti. O sırada da vapur geldi ve bindik…
Adaya varınca rıhtımı turladık, yemeğimizi yedik. Daha sonrada görümcemle buluşup eşimin teyzesinin evinde kahvelerimizi içip şakadan fallar baktık. Oğluşum son derece uyumlu ve bacağındaki ağrıya rağmen mutluydu. Ne kahve bitsin, hala gitsin dedi ne de gidelim diye tutturdu …
Güzel bir günün ardından akşam vapuru ile dönüşe geçtik. Ancak yolda yine gözlerimin musluğunu açtım ben…
Vapurda tam eşimin arkasındaki sıraya otizmli bir başka çocuk oturdu.
Elleri ısırılmaktan paramparça olmuş 14 yaşlarında dünya güzeli otizmli bir genç… Annesinin kucağında da 4 yaşlarında bir başka yakışıklı… O da abisinden daha iyi durumda değildi. Dikkatle izleyince belki de daha ağır otizmli diye düşündüm içimden…
Sadece havaya bakıyor tavanı seyrediyor, arasıra da çığlıklar atıyor her hali ile ben bir otizmliyim diye bas bas bağırıyordu…
Beni çocukların perişan halleri çok üzdü. Hiç bir çocuk böylesi bir yaşamı haketmiyor. En hafifinden en ağırına onları izlemek beni cidden kahrediyor. Amacım ağlak edebiyatı yapmak değil. Üzücü şeyler yazmayı sevmem genelde. Pek tarzım değil. Kendi sorunlarımla mücadele edeken de sorunlara esprili bir bakış açısı bulmaya çalışır kendimle dalga geçerim hep…
Ama böylesi durumları görünce zembereğim boşalıyor işte… Ençok da annenin çabası, çaresizliği mahvetti beni..
Belkide o annelerde kendimi görmek hoşuma gitmiyor ya da kaldıramıyorum, bilemiyorum…
Nedense çocukların babası da yoktu ortada. Bir pazar günü çocuklarının yanında olmaması oldukça tuhaf ve kaygı vericiydi doğrusu…Umarım sadece o günlük yalnızdırlar. Lütfen tanrım, lütfen öyle olsun !…
Genç otizmli ha bire elini kolunu sağa, sola, arkaya savuruyor. Anne çocuğun eli eşimin ensesine çarpacak diye engel olma çabası içinde… Oysa görmediği için eşim durumun farkında bile değildi.
Annenin yüzündeki sevgi ve merhamet en çok da etrafa verebileceği rahatsızlıktan duyduğu acı beni bitirdi.
Görümcem çocuğu sevdi, rahat olun bizimki de otizmli. Eli çarpsa ne olacak ki dedi.
Annenin yüzü gözümün önünden hala gitmiyor. Pek çok otizm annesinin
O tanıdık ifadesi…
O mimikler , sevgi dolu gülen gözlerindeki o hüzün, ahhh o hüzün…
Çok ağladım ben orada çookk…. Çapraz karşımda bir başka aile de onları izliyordu. Benim ağladığımı da gördüler. Sanırım çocuklara acıdım diye düşünmüşlerdir. Ata durumunu hiç belli etmiyordu ve cool hali ile oldukça abi modundaydı zira…
Eşim onlarla konuştu. “ Doktorum ben. Bizim oğlumuz da otizmli. Çocuklarınızda gelişim geriliği göze çarpıyor. Otizmin yanısıra metabolik sorunları olma ihtimali de yüksek gibi. Cerrahpaşa Üniversitesinde Dr Ahmet Aydın var. Ona gitmenizi öneririm ” minvalinde şeyler söyledi.
Anneden çok ilginç bir yanıt aldık. Ülkemizin güzide bir üniversitesinde çocuk hastalıkları ve metabolizma profesörü ve bölüm başkanı olan doktor hakkında;
“ Onun için alternatif tıpçı diyorlar” dedi.
Cidden çok merak ediyorum, ne zaman önyargılarımızdan kurtulmayı başarabileceğiz acaba?…
Bir yanda Cerrahpaşa gibi bir Üniversitede profesörlük yapmakta olan Ahmet hoca için alternatif tıpçı deniliyor öte yanda aynı gün gazeteci Ayşe Arman doktor bir baba ile yaptığı röportajında alternatifse alternatif tıbbın Allahını anlatan, hatta spritüel yanı da bulunan bir yaşam öyküsünü milyonlarla paylaşıyor. Oldukça ironik bir durum…
Üstelik ne olduğu belirsiz , doktor oldukları bile şüpheli bir takım adamlar onun sapı bunun çöpü televizyonlarda tonlarca bilgi aktarımında bulunuyor, kitapları kapış kapış satılıyorken bazı doktor meslektaşları tek derdi ilim bilim yapmak olan, muayenehanesi bile bulunmayan bir doktor için böyle sözler sarfedebiliyorlar. İlginç, gerçekten oldukça ilginç bir durum…
Bu çifte standardı anlayabilmek için nasıl bir eğitimden geçmeli insan bilemiyorum. Acaba benim beynim mi değişik çalışıyor?
Bunu anlamanın bir yolu var mıdır?
Bilen varsa bana da anlatabilir mi?
Öyargılarımızdan arındığımız güzel günlerde buluşmak dileğiyle
hepimize sağlık ve esenlik diliyorum…
Serpilgül Vural
Aaaah,ah otizm sana ne desek acaba,evlatlarımızı insanlıktan çıkardın…Ben de bu yazıyı okudukça çok ağladım çoook,Arda’mın da elleri ısırık içinde,o anneyi de,sizi de çok iyi anlıyorum.Hiç bir çocuk ve hiç bir ebeveyn böyle yaşamayı hak etmiyor…Ön yargılara gelince,işte asıl onun tedavisi yok.Biz daha çok ağlayıp,üzüleceğiz gibi görünüyor,umarım yanılıyorumdur,umarım ön yargıların olmadığı,otizmin tedavi edilebildiği bir dünya yakınımızdadır.Ellerinize yüreğinize sağlık,ağladık ama,bu bizim gerçeğimiz..
Sizi çok seviyoruz Zehra hanımcım. Evet bu bizim gerçeğimiz. Ama keşke önyargıları bırakıp bu uğurda çalışan hekimlerimizle birlikte bir enstitü kurulsa. Tüm tartışmalar bilimsel bir platforma taşınsa.. Bu çocuklar da aileler de bunu hakediyor. Ama hep bağnazlık kazanıyor. Ne acı…
Bağnazlık kahrolsun,at gözlükleri ile bakmaya daha ne kadar devam edilecek,niye karalıyorsunuz ki,tartışın,doğruyu bulun.bu ne ayak direme böyle,çocuklarımızı bitiren bu zihniyet yok olsun…Er, ya da geç,bu enstitü kurulacak,doğruların karşısında hiç bir şey duramaz ,çok can yakmadan olsa diyorum…
Güzel bir haftasonu yazısı olmuş desemmi..
Uyarılarımı yapayım önce 🙂
Heybeliada savcılığına suç duyurusunda bulunmuşlar..!!
Kim mi?
Kim olacak Felek .. Bir günümü çaldılar diye …yıl 364 gün 6 saat artık bulunulana kadar.
Ayrıca İSKİ yüksek bir fatura kesimiş yarın bir gün posta kutunuzda olur..:)
Muslukarı açık bırakmışın..
KHK (kanun hükmünde kararname) ler fırıncıdan, berberden yargıç atadığndan !!
Yargılar ÖNYARGI.. (mesleki olarak yaşadığımız bir hakızlığa atfen)
O sebeple kararlar ve gidişat yürekleri sızlatımakta.
Şakayı geç Hebil uzatma..
Otistik bir üyesi olan ailelerin,
çileleri,üzüntüleri ve çarsizliği..ve çareye çevirme çırpınışlarının çarptığı cehalet duvarının iyi gözlemlenmiş bir günlük kesitinden, güçlü bir kalemin sunduğu dilimler..
Kaleminize ve yüreğinize sağlık..
Bunca ağlayan yüreğin dualarımıza ihtiyacı vardır diye düşünüyorum..